Murat ÇAĞLAR

Murat ÇAĞLAR - İş Güvenliği Y. Mühendisi - Araştırmacı / Yazar

 

Temel insan hakları ve iş yerindeki güvenlik

 

İnsan hakları, insan onurunun korunması ve ona saygı duyulması için vardır. Bu nedenle evrenseldir. “Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi” (AİHS) birinci kuşak haklar olarak bilinen temel hakları (yaşam hakkı, işkence yasağı, kölelik ve zorla çalıştırma yasağı, hürriyet ve güvenlik hakkı, adil yargılanma hakkı gibi) güvence altına alır. İkinci kuşak haklar olarak kabul edilen sosyal ve ekonomik hakları (çalışma hakkı, örgütlenme hakkı, sosyal güvenlik hakkı, adil ücret hakkı gibi) ise Avrupa Sosyal Şartı koruma altına almıştır. Bu iki grup hak birbirine bağımlıdır, biri olmadan diğerinin varlığı bir anlam ifade etmemektedir.

Bu düşünce, “İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nde insan haklarının bölünmezliği ve karşılıklı bağımlılığı olarak formüle edilmiştir. Yine aynı yönde Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun, 4 Aralık 1950 yılındaki bildiriminde “kişisel ve siyasal haklar ile ekonomik, sosyal ve kültürel hakların yakın ilişkili ve birbirine bağlı haklar” olduğu belirtilmiş, “ekonomik, kültürel ve siyasal haklardan yoksun olan insanın Evrensel beyannamede belirtilen özgür insan olamayacağı ayrıca ve açıkça vurgulanmıştır.”

“Avrupa Sosyal Şartı”, temel sosyal ve ekonomik hakları koruyan, medeni ve politik hakları garanti altına alan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni takviye eden bir Avrupa Sözleşmesi’dir.
Torino’da 18.10.1961 tarihinde imzalanan, 16.6.1989 tarih ve 89/14434 Karar sayılı 3581 numaralı Avrupa Sosyal Şart Kanunu’nun birinci bölümündeki ilk dört hüküm gereğince;
- Herkes, özgürce edinebildiği bir işle yaşamını sağlama fırsatına sahiptir.
- Tüm çalışanların âdil çalışma koşullarına sahip olma hakkı vardır.
- Tüm çalışanların güvenli ve sağlıklı çalışma koşullarına sahip olma hakkı vardır.
- Tüm çalışanların, kendileri ve ailelerine iyi bir yaşam düzeyi sağlamak için yeterli âdil bir ücret alma hakkı vardır.

Ülkemizde 80’li yılların sonuna gelindiğinde “İş Sağlığı ve Güvenliği” anlamında kilometre taşı olabilecek konuların gündemde olduğu görülmektedir. “Avrupa Sosyal Şartı’nın gündeme getirdiği bu konular günümüzde çok konuşulan ve sorunlu alanlardan biri olarak addedilen İş Sağlığı ve Güvenliği’ni anlayabilmek adına gayet önem arz etmektedir.

Sözleşmenin İlk dört hükmüne mercek tuttuğumuzda, iş seçiminde özgürlük, adil çalışma koşulları, çalışma şartlarının güvenliği ve çalışanın iyi bir yaşam düzeyi için adilane bir ücret vurgusu dikkat çekmektedir. Hatta dördüncü hükümde yalnızca çalışanın kendisi değil, ailesi de göz önünde bulundurulmuştur. Bu hükümden de anlaşılmaktadır ki aile yaşamının çalışan üzerinde önemli bir etkisi vardır.

Ele aldığımız bu hükümlerin muhtevasında teknik hiçbir konu göze çarpmamakta, son derece insani ve hayati nitelikte olan aile, hak, özgürlük ve adalet kavramları ön plana çıkmaktadır. Çalışma şartlarının güvenli olmasına yönelik olan hükümde yine insan hakları ön plana çıkartılmış, güvenliğin diğer haklar gibi temel bir hak olduğu anlatılmak istenmiştir.
Zamanda biraz daha ilerleyip 2012 yılının temmuz ayına uzanıp merceğimizi yürürlüğe giren 6331 sayılı “İş Sağlığı ve Güvenliği” yasası ve bu yasaya bağlı 36 yönetmeliğe tuttuğumuzda ise karşımıza çok fazla teknik, ortam ve makine/ekipmanın modifikasyonu üzerine kurgulanmış bir yapı çıkmaktadır. Pratik saha uygulamalarında bu yasa ve yönetmeliklerin referans alınması sebebiyle “İş Sağlığı ve Güvenliği” kavramı yanlış tanımlanmış ve yanlış bir zemin üzerine bina edilmiştir.

Ülkemizde “İş Sağlığı ve Güvenliği” kavramı, üzerine atfedilen salt iş kazalarını önlemek gibi bir misyonun etrafında politikalaştırılmış, bu durum ise kavramın yanlış algılanmasına yol açmıştır. Bu noktada insan haklarında bölünmezlik ilkesini hatırlayarak insani hakların bir bütün olduğunu ifade etmeye ihtiyaç vardır.

Bireyin küçük yaşta başlayan kaliteli bir eğitim alma imkânına sahip olması, kamusal alanda gereği gibi korunması, sosyal imkanlarının üst seviyede tutulması, sağlık hizmetlerinden gereği gibi yararlanabilmesi, kişisel gelişimini sağlayabilme imkanı, doğru ve yeterli beslenebilmesi, kendisine ve ailesine bakabileceği düzeyde ekonomik rahatlığa sahip olması, tatil ve dinlenme imkanı, sosyal güvencesi ve çalışma alanlarının güvenli olması, işveren düzeyinde ise işverenin doğru yönlendirilmesi ve eğitilmesi, vergi ve sigorta kolaylığının sağlanması, rehberlik alması gibi konular tamamı ile güvenlikle ilgili ve birbirine bağımlı konulardır.

Güvenlik, yalnızca fiziki yapıya zarar verebilecek tehdit unsurlarının önüne geçerek ortadan kaldırmak değildir. Bireyin fiziki olduğu kadar aynı zamanda ekonomik, sosyal, ruhsal ve biyolojik temelde tehdit altında olmasının önüne geçmektir.

 

 

 

 

İŞ VE GÜVENLİK  (27.06.2019)

Çalışanların belli dönemlerde periyodik olarak farklı birimlerde görev almasını sağlayarak tüm süreç ile ilgili bilgi ve beceri sahibi olmaları hem kurum hem de kurum çalışanları için faydalı olabilecek bir uygulama olabilir mi?

Bu strateji ABD de uygulanmakta olan ve çalışma yaşamının sorunlarına çözüm olacak önemli bir inovasyon hareketidir.  Ülkemiz çalışma yaşamında başta gelen sorunlardan olan güvenlik konusu için uygulanabilirliği olan bu stratejiyi yatay bir inovasyonla İş Güvenliği uzmanı ile çalışan paralelinde uyarlamak başarılı sonuçlara ulaşmaya sebep olabilir diye düşünüyorum. Çalışanın önceliği, üzerinde harcadığı zamanın yüzdeliğine eşit olduğundan ötürü sürekli iş ile meşgul ve üretime konsantre olan kişi güvenlik penceresinden bakamıyor. Hatta bu yöndeki telkinlere karşı olduğunca yabancılaşıyor. Bu durumu değiştirmek ve çalışanların farklı pencerelerden bakmasını sağlamak adına belli dönemlerde güvenlik departmanında çalışmaları sağlanabilir. Bunun için her kurum kendi içinde bu durumu planlayıp gayet kolay bir şekilde organize edebilir diye düşünüyorum.

Tamda bu sırada bu stratejiyi destekler nitelikte olan şu Kızılderili atasözü geliyor aklıma:

“Birisi hakkında karar vermeden önce, onun ayakkabılarını giy ve ay üç defa görünüp kayboluncaya kadar karar verme.”

Güvenliğin bir ürün değil bir süreç olduğunu tekrardan hatırlatarak buradan işin göz ardı edilen şu kısmına değinmek istiyorum.

Çalışanlar ile iş güvenliği süpervizörlerinin mutabık kalmasının yegane yolu süpervizörün güvenliği bir ürün gibi pazarlamaya çalışmaktan vazgeçmesi ve çalışanın güvenlik konusunu tercihe dayalı bir ürün olarak algılamasının son bulmasıdır. Çalışan, güvenliği işin bir parçası olarak görür ve iş ile güvenliği ayrı konular olarak değerlendirmez ise güvenlik algısı doğru bir zemine taşınmış olur. Böyle bir algı ise iş tanımı ve iş süreçlerinde ki çarpıklıkların düzeltilmesi ile mümkün olabilir. Güvenlik süpervizörünün bilgi ve deneyimlerini çalışana sağlıklı şekilde aktarabilmesi için evvela çalışanın iş ile güvenliği bir bütün olarak görmesi gerekmektedir. Bu ise güvenlik algısından önce hatalı iş anlayışının düzeltilmesi ile mümkündür. Toplumsal manada iş kültürümüzde ve iş yapış süreçlerimizde görünen yanlışları konuşmaksızın güvenlik yasaları ile sorun çözmeye çalışmak havanda su dövmek ile aynı kategori işlerdir.

Bugün Avrupa standartlarından, ILO sözleşmelerinden, Avrupa sosyal şartından, İnsan hakları beyannamesinden, müstakil İş Sağlığı ve Güvenliği yasasından bahsedip yanı sıra ulusal ve uluslararası İş Sağlığı ve Güvenliği kongreleri, kamu spotları, seminerler vs. düzenlerken hala otoyol ortasında meyve, su, simit satan kişiler, toplu taşıma araçlarında mendil satan ilkokul çağında çocuklar, zabıtadan kaçan seyyar satıcılar, merdiven altı imalathaneler vs. görüyoruz. Konumuz ilk olarak gerçekten güvenlik mi, yoksa toplumsal iş anlayışı ve sosyoekonomik konular mı?

Güvenlik konusunun yatay bağlantılarını görüp doğru okumalar yapamadığımız sürece bir adım yol alamayacağımızı artık görmemiz lazım.

Problemli gördüğüm ve konuyla ilgili bulduğum diğer bir başlık ise uzmanlık…

Güvenliğin çok disiplinli bir konu olduğunu, tek bir disiplinin penceresinden bakılarak yorumlanıp doğru sonuçlara varılamayacağını çokça yazdım ve anlattım.

Hal böyle olunca ortaya bir tezat çıkıyor…

İşin içine uzmanlık kavramı girdiğinde konu çok disiplinlilikten çıkarak dar bir alana hapsoluyor.

İş güvenliği uzmanlığı tanımı, bir disiplinin alt bir ilgi alanına derinlemesine hakim ve o alt disiplinde uzmanlaşmış birini çağrıştırıyor bende. Literatürdeki tanımı ve pratiği de zaten tam olarak böyle.

Peki, iş güvenliği tek bir disiplin ile yorumlanabilecek bir alan mıdır?

Elbette hayır!

Mesela şu olabilir; yangın güvenlik uzmanı, yüksek işler güvenlik uzmanı, elektrik güvenlik uzmanı, çalışma sosyolojisi uzmanı, çalışma psikolojisi uzmanı vb…

İş güvenliği dediğimiz zaman belki 20 tane disiplin ve bu disiplinlerin en az bir o kadar ilgi alanı var. Bu kadar geniş bir alana yayılan bir konu da uzman olunabilir mi?

Olunamaz tabi ama mesele bu değil. Asıl mesele algısal olarak iş güvenliği konusunun kendi başına tek bir disiplinmiş gibi dar bir algı ile ele alınmasının sağlanması.

İş güvenliği çok geniş alana yayılan ve birçok yatay bağlantıya sahip önemli bir konudur.

Ağacı izleyen ormanı göremez…

 

 

İŞİN VE İLİŞKİLERİN SAĞLIĞI (29.05.2019)

 

Dünya Sağlık Örgütünün ortaya koymuş olduğu sağlık tanımı itibariyle kişinin ruhen, bedenen ve sosyal manada iyi olma haline sağlık denmektedir. Bu tanıma hizmet eden herkes de bir anlamda sağlık çalışanı sayılmaktadır.

Kimi meslek grupları direkt sağlık çalışanı olarak sayılmakla birlikte kimi meslek grupları ise dolaylı yönden sağlık çalışanı olarak tanımlanabilmektedir. Bir dahiliye uzmanının sağlık çalışanı olması gibi bir mühendiste sağlık çalışanıdır. Hekim direkt bu amaca hizmet ederken, mühendis bu amaca dolaylı olarak hizmet etmektedir. Hekim, bozulan sağlığın düzeltilmesi için cerrahi operasyon yaparken bir inşaat mühendisi, kişinin doğa şartlarından ve yabani unsurlardan korunması için bina yapar. Bu pencereden bakıldığında ilkinin görevi sağlığın bozulması ile başlar ve tekrar kazanımı için devam eder, diğerinin ise koruyucu anlayış bakımından sağlık bozulmasın diye dolaylı olarak başlar ve sürer. Aralarındaki fark; hekimlikte direkt amaç sağlığın iyileştirilmesidir, mühendislikte ise birçok amaç arasında sağlık çıktısı da vardır. Bu yaklaşımın sürdüğü bir alan ise işyerleridir. İş güvenliği uzmanı, çalışanın güvenliği ile ilgilenirken, güvenliğin sağlık için olması prensibiyle o da bir sağlık çalışanı statüsü kazanmaktadır. Tabi burada sağlık kavramının geniş bir yelpazede değerlendirilmesi gerektiğinden ötürü konuyu birkaç minvalde ele almak daha doğru olacaktır.

Çalışanın sağlığını korumanın yolu herkesçe malum olan proaktif yaklaşım prensibine dayalıdır. Yani çalışanın sağlığı bozulmadan önce gerekli planlamanın yapılması ve tedbirlerin alınması gerektiği ile ilgili dinamik bir süreçtir. “Bedeni ve ruhsal sağlığı proaktif yaklaşım ile korumanın yolu ise temelde ilişkilerin sağlığından geçmektedir.” Şu an dünyanın belli ülkelerinde iş yaşamı ile ilgili konuşulan konulardan biri olan “Total Worker Health” (Toplam İşçi Sağlığı) konusu ülkemiz iş yaşamındaki İş Sağlığı ve Güvenliği politika ve faaliyetleri bakımından ciddi önem arz etmektedir. Özetle anlatmak gerekirse Toplam İşçi Sağlığı, çalışanı ilgilendiren tüm konuların sağlıklı bir zeminde yükselmesi felsefesine dayanan bir programdır. Bu programa göre çalışanın bedenen sağlıklı olması yeterli değildir!

İşyerindeki ilişkilerinin, görev tanımlarının, işyerindeki hiyerarşik yapının, ücretli / ücretsiz izinlere erişim süreçleri gibi benzeri konuların da sağlıklı olması gerekmektedir. Elbette bu konunun bir paydaşı ise İş Sağlığı ve Güvenliği profesyonelleri ve yöneticileridir! Tüm bu süreçlerin doğru ilerlemesini sağlama yeteneğine sahip olması gereken kişilerin en önemlisi bu iki gruptur. “Burada yapmış olduğum profesyonel ve yönetici ayrımına yazının amacı itibariyle değinmeden geçeceğim.”

İş Sağlığı ve Güvenliği alanında görev yapan kişilerin hukuk ve teknik bilginin yanı sıra en temelde ve kesin olarak bilmesi gereken konuların başında ilişki yönetimi gelmektedir. İlişkileri yönetemiyorsanız ne yazık ki kurumun / kuruluşun sağlık ve güvenlik performansında ciddi iyileşmeler ve gelişmeler olmayacaktır. Bu anlamda kişilerin sağlığı, diğer tabirle iş sağlığı, ilişkilerin sağlığına paralel ilerlemektedir.

Samimiyetine güvenilmeyen bir İş Sağlığı ve Güvenliği profesyonelinin sağlıklı ilişkiler kurması beklenebilir bir şey olmadığı için güvenlik anlamında iyileşmeler de hayalin ötesine gitmeyecektir.

Keza kendini yenileyip geliştirmeyen ve doğru tanımlayamayan bir İş Sağlığı ve Güvenliği profesyonelinin üst yönetim ve çalışanlar ile sağlıklı ilişkiler kurması beklenemez. İşyerinde sağlığı korumanın ve geliştirmenin yolunun ilişkilerin sağlığından geçtiği bilgisi ise beraberinde iletişim ve yönetim gibi bilim dalları ile dirsek temasında olunması gerektiği bilgisini doğurmaktadır.

İletişim ve yönetim gibi disiplinler ile iç içe olan İş Sağlığı ve Güvenliği alanının multidisipliner olması tam olarak buradan gelmektedir. İlişkileri ve algıları yönetemiyorsanız teknik ve hukuksal güvenlik telkinlerinin işyerinde çok fazla işe yaramadığını göreceksiniz. Buradan çıkarımla İş Sağlığı ve Güvenliği profesyonelinin, bilhassa yöneticilerinin iletişim, yönetim ve sosyoloji bilmemesi düşünülemez! Bu bilgilere sahip olunmaması eksiklik olarak ele alınamaz!

Bu bilgiler, bu işin olmazsa olmaz ana unsurlarıdır. Kişilerde yokluğu, kişilerin henüz o statülere hazır olmadığı anlamını taşımaktadır.

O statülere henüz hazır olmayan ve temelde öğrenmesi gerekenleri hali hazırda öğrenmemiş kişilerin işyerinde güvenli bir ortam oluşturma çabaları üzülerek belirtiyorum ki beyhudedir…

 

 

 

 

Paylaş